⇛ 16 GÜNLÜK HASTANEDEN DIŞARI AÇTIĞIM PENCEREM ⇚ ↫엘리프 일기 ↫Elif'in Günlüğü ↫Elif's Diary

↫16 GÜNLÜK HASTANE HİKAYEMDEN KALEME ALDIKLARIM↬


(Metinde geçen kişiler gerçek yaşamdan alınmaktadır.) Sağ tarafta açılır penceredeki iletişim formundan ya da gmail hesabım leyden535@gmail.com adresine göndereceğiniz iletileriniz ile benimle iletişime geçebilirsiniz.  ''Bu sayfada yer alan fikir, tasarım, yazı ve fotoğraflar Elif Kaygusuzoğlu'na aittir ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu kapsamında koruma altındadır. İzinsiz olarak kopyalanması, kullanılması ve alıntı yapılması suç sayılmaktadır.''

Hep bir başlangıç ve bitiş vardır. Sonsuzluk bilimlerin terimidir. Ben başlayalı ne kadar oldu belli değil. Ben ne zaman tam olarak ben..... Ben? Pencereden bakıyorum. (Fotoğraftaki görüntü günlerce dışarıyı izlediğim ve buradan yola çıkarak metni oluşturduğum yer.) Gerçek ve hayal dünyaları bir arada. Ama gerçek daha baskın. Daha canlı. Hayal, hayal ise silik. Yok denecek kadar az.
Çevrem mavi ve yeşil tonlarıyla dolu. Camlar, duvarlar ve üzüntüyle. Akıp giden trafik var karşımda. Dışarıdaki dünya. Benim için soluk ve önemsiz. Herkesin hayatında farklı bir müzik çalıyor. Benim hayatım ilk kez bu kadar sessiz. Farklı bir şeyler oluyor. Bunu hissedebiliyorum. Sadece hissediyorum.
Sağımda kemik iliği nakli servisi, karşımda hastanenin puslu camları. Bu kez dünyayı ve ışığı görebileceğim bir yer var. Geceyi hissedebileceğim bir çerçeve. Ve koridorlar. Her şeye tanık olanlar. Acıyı ve sevinci hisseden, gören duvarlar. Servisin kapısı....
Ve ben yeniden buradayım. Ne kadar dirensem de buradayım. Visit zamanı. Kapılar kapalı. Doktorlar dolu. İçim ise daha da dolu. Dört kişilik bir odaya götürülüyoruz. Ailem odanın kalabalık olmasından endişeli. Ben ise sadece cama bakıyorum. Büyük oluşuna, içeri ışık geçirişine. Bu hastanenin beni penceresiz ve daha da basık yerlerde bırakmasına alışkınım çünkü. Bekliyoruz. En azından istediğimiz iki kişilik bir oda. Birileri gelip gidiyor yanıma. İlk gün ilk evraklarımı dolduranın Seyfullah abi olduğundan habersizce sorduğu soruları cevaplıyorum. Bir kaç saatlik bekleyiş sonunda bizi iki kişilik odaya götürüyorlar. Dr. Musa (Basketbolcu olabilecek kadar uzun boyluydu 😆) bizimle ilgilendi mi emin değilim ama iki yataklı bir odaya alındım. Oda, oda mı? Tam bir hayal kırıklığı. Camların ortasından kolon geçiyor. İki kenarda pencere. Moralim bozuldu elbette. Ama daha önce kaldığım penceresiz odadan çok çok iyidir diyerek sakince karşılıyorum. En azından penceresi var Elif düşünsene diyorum kendi kendime. Bu hastane ne saçmalıklar yaşattı bana. Bu kez duruyorum ne yaşayacağımı bilmeden. Yatağım yapılıyor. Hazır değilim buraya dokunmaya.
Tabi ki dokundum. Ama zorla. Seyfullah abiden sonra yanıma gelen ve farklı formları doldurmaya devam eden Hemşire Firdevs Abla. Aman Allah'ım çok tatlıydı 😍. Hastanede kaldığım süre boyunca en sevdiğim hemşirelerdendi. O kadar samimi bir o kadar da hoş ki anlatamam. Umarım hep iyi insanlar çıkar karşısına. Vee yanıma gelip hastanın annem mi, ben mi olduğunu soran ve ben olduğunu öğrendikten sonra geri çekilen şaşkın bakışlar. Çok mu minik durdum acaba? Yaşımı biliyor musunuz siz? 😉 Maceram başladı böylelikle. Başta çok zordu buraya uyum sağlamak. Ama buradan ayrılırken hissettiklerim. Sanırım en berbat şeyi bile sevebilmeniz için gerçekten iyi ve mükemmel kalplere ihtiyacınız var. (Hala en son olmak istediğim yer orası ama 😆) Buradaki ilk mutluluğum o sevdiğim hastane yemekleri. Çoğu insan burun kıvırırken o mükemmel yemeklere, ben bayılıyorum onlara. Ahh ah nasıl yiyemiyorlar hiç anlamıyorum. Neyse neyse o sevdiğim menü brokoli yemeğiydi. Şanslı çıktım ve ilk yemeğimde o çok özlediğim brokoli yemeğini yedim. (Şanslı seni 😏.) Küçük şeylerle mutlu olabiliyorum galiba. İlk günümün gerisi hastane rutinleri. (Üzgünüm yaşayan ne olduğunu bilir, bilmeyen de hiç merak etmesin benden ufacık tavsiye olsun bu da.) Akşam yemeğinden hemen önce gelen intern sandığım uzman doktorlar. Sonradan adını öğrendiğim Dr. Kadir. Ne kadar da sakin bir insan anlatamam. O kelimelerin hepsi seçilerek çıkıveriyor sanki sakince dudaklarından. Daha önce hiç bu kadar sakin ve nazik bir doktor görmedim. Bana gösterdiği için mutluyum. İyi insan profilini tekrar tekrar düşünmemi sağladı. Daha da mükemmel olabilmeyi ve çok daha iyi olan her şeyi. Hayatımda onun gibi biri olsun isterdim.  (Çevremde var olan insanlar özenle seçilmişler sanki hepsi ayrı ayrı garipliklerle ve kötülüklerle dolu.) Hastane ve doktor kavramlarını yeniden ele aldım sayesinde. Hastaneyi sevememe nedenlerim arasında aslında karşılaştığım kişiliklerin rol aldığını anlayabildim onunla. Demek  ki neymiş iyi doktor da olunabiliyormuş. Bir çoğu doktorun aksine olan iyi yönlerle insanlar doktorları da sevebiliyormuş. Birçok şey sordum ona. Soracaklarım hiç bitmedi. Ama şöyle bir şey de var her doktora her şeyi soramıyorsunuz. Kafanızdakileri rahatça sorabileceğiniz biri olduğunda (bende de olduğu gibi) kafamız soru üretmekte sınır tanımıyor. (9 yılın acısını çıkarmış olabilirim 🙈 ) Bir şey daha var ki o beni geçmişe döndürdü. Bana yıllar önce hissettiğim o samimiyeti hatırlattı. Diş hekimim Seyit. Ben ikisinin de samimiyetini hissedebildim sanırım.
 Bölüm yetkilisi Reyhan Abla. Ne kadar da şirindi. Hep gülümsedi. Odasını bana emanet etti. Belki onun için bir önemi olmasa da benim için anlaşılamayacak önemi vardı. Umarım hep böyle gülümsemeye devam eder. 
Uykusuz gecelerim de böylelikle başlamış oldu. Günler oldu uyuyamadım. Sonradan fark ettim ki belimin ağrısı ve yatağın rahatsız oluşu dışında rahatça uyuyabiliyordum. Çünkü alıştım. Gülen yüzlere, samimiyete ve çok daha iyi olan her şeye. Ne gereksiz somurtkanlık, ne hırs, ne gözü dünmüşlük ne de insanlığını unutmuşluk vardı bu insanlarda. Sanırım bu sefer burayı kucaklayabilmeme neden olan buydu. Burada olduğum sürece hep aklımda şu dolandı. Ne olursan ol, nerede olursan ol, önce iyi bir insan ol. Sonra da işini en iyi yapanlardan ol. Hiçbir şey gücüne ve hayallerine engel değil. Kaldığım oda ikiye hastaneye yatışımdan iki gün sonra bir hasta geldi Serap Abla. Buralı ama burada yaşamıyordu. Ailesini ziyaret için gelmiş fakat hastaneye yatmak durumunda kalmıştı. Onun hikayesi başlayalı 3 yıl olmuş. Bir kızı var. Onu özleyip durdu ki haklı olabilir bilemeyeceğim. Onun için bu durumda hastanede olmak zor oluyordu. Çok kısa süre benimle kalmasına rağmen iyi anlaştığımızı düşünüyorum. O gittikten sonra boşluğa düştüm. Çünkü yerine gelecek kişinin belirsizliği vardı. Hep gelen gideni aratır sözünü çok haklı bulmuşumdur. Ve öyle de oldu maalesef. O gittikten sonra kaldığım odaya iki hasta geldi. Ben hala oradaydım ve ilk gelen hasta çok can sıkıcıydı. Sorunlu mu, sıkıntılı mı demek doğru bilemedim ama gerçekten çok rahatsız ediciydi. (Yaşadığım benimle kalsın.) Bütün gece kulağımda kulaklık tavanı izlememe sebep oldu. Sinirlerim çok bozuldu. Sabah visit sırasında çığrımdan çıkmama sebep oldu. Neyse ki yanımda intern Merve abla ve arkadaşı vardı. Beni o halimde destekledi ve yardımcı oldular. Sinirlerim 10 günlük hastanede geçen sürede çok bozulmuştu neyse ki Merve abla vardı yanımda. Merve abla çok samimi ve çok çok çok tatlı. Bana destek oldu. Umarım o ve arkadaşı çok iyi doktorlar olurlar. Sinirlerimin tavan yapışından sonra yanıma başka bir hasta alındı. Artık ne olmuş ne bitmiş çok önemsememeye çalışıyordum. Daha sonra özel odaya alındım. Torpil ile değil de yaşım nedeni ile. Doç. Dr. Bahri hoca sayesinde oldu aslına bakarsak. Gerçekten benimle ilgilendi en azından yüzüme bakarak konuşması bile yeterliydi. Hasta olarak sizin varlığınızın hissedilmesi çok önemli! Bazı doktorlar var ki ilgilenmeyi bırakın yüzünüze bile bakmıyorlar. Biraz olsun ben de rahatladım. Ama bir sorun vardı bana öğretilen tedavi yöntemi sanki bir işe yaramıyordu. Çok inatçı bir hastalığa sahibim galiba. İnat etmekte hastalığım istikrarını sürdürüyordu çünkü. Ama Bahri Hoca'ya ve Dr. Kadir'e güveniyordum. Benim için ellerinden geleni yaptıktan sonra bir şeylerin daha iyi olacağını biliyorum.
Şu an fark ettim ki yazmam gereken müthiş birini unuttum. Seher Teyze. Bu kadar çok güldüğümü, hastalığımla ilgili bu kadar şeyi bir başkasıyla konuşabildiğimi hatırlamıyorum. Güçlü ve savaşçı bir kadın. Hastalığının iyileşme umudu için her şeyi ama her şeyi denemiş. Sonuç tabi ki hüsran ama olsun hayatın verdiği umuttan asla vazgeçmemiş. Beraber çok şey konuştuk. Değerlerimiz ve yaptığımız yürüyüşlerde hep rakip halindeydik. Karbonhidrat sayımlarını çoğu kez kontrol ettim. O da benimkilerini inceledi. Kafam çok karıştı ve bir kaç gün sonra sabah sayımını yanlış yaptığımı fark ettiğimde hüsrana uğradım. Tam bir hayal kırıklığı. Resmen hayatımla oynamıştım. Bu kez hastane bana daha çok titiz ve kuralcı olmayı öğretti. Ve hayatımdan vazgeçmemeyi. Hastalığımı çoğu kez ikinci hatta üçüncü plana atan ben artık ilk sırada onu tutmayı kafama koydum. Sağlığın yok ise bir hiçsin dedim kendime. Berbat giden değerlerim tam tamına 16 gün sonra biraz biraz düzene girmeyi başardı. Ama gerçekten çok şey denedik. Bu sürede de ben hastaneye iyiden iyiye alıştım. Çünkü orada hastalığını sen değil doktorlar düşünüyordu ve bu çok rahatlatıcıydı. Yazacağım o kadar çok özel insan var ki. Hangisini eklesem bilemiyorum. Pehlül abi. İsmi B ile değil de P ile başlıyor oluşu garip gelmişti ilk öğrendiğimde. O işini gerçekten saygıyla yapıyor. İlacımı kendim yaptığımda bile canım çok acırken, o yaptığında hiçbir şey hissetmedim. Bu da yetenek ve sorumluluk bilinci olsa gerek. İşini hakkıyla yapan insanları severim ben. Peylül abi kendini gerçekten mükemmel geliştirmiş. Umarım ben de yaptığım meslekte onun gibi iyi olabilirim. Bunu çok isterim. Az kalsın unutuyordum. Hemşire Türkan Ablaaaa. Müthiş eğlenceli ve pozitif biri. Hepimiz onun gibi olsak ne dert kalır ne de stres. Sanırım ondan pozitif kalma konusunda ders almam gerekiyor. Burada paylaştığım insanlarla bir daha karşılaşabilmeyi çok isterim. Ama daha iyi bir durumda. 
Geceleri son doz ilacımı beklerken yazdım hep bunları. Odadan çıkıp hep o fotoğraftaki camın bulunduğu yere gittim geldim 16 gün boyunca. O pencereye giden uzun koridorda yürürken çok şey düşündüm. Kulağımda kulaklık dünyadan çok uzakmışım gibi görünse bile ben aklımda çok şeye yer ettim. Hiçbirini unutmamak için birer birer aklıma kazıdım. O servisteki herkes benim için ne kadar da değerliydi bir bilebilseler. Hastane fobisi edinmeme neden olan çocuk servisine selamlar buradan 👋. Bu travmamı yenmemi sağlayan erişkin servisinin bütünnnn çalışanlarına da kucak kucak kalpten sevgiler 😍.  
Ve bu yazıyı yazarken beni yakalayan Hemşire Sibel abla. Bir dobra dobra ki. Tanıdığım birine çok benzettim onu. Ne kadar bunu okuyamayacak olsa bile sevimliliği beni mest etti. Bunu yazmalıyım onun için. Belki de cesaret gösterebilirsem eğer bu yazımı paylaşacağım bir doktor olacak. Umarım yazdıklarım kimsenin canını sıkmaz, sıkmamıştır. Aslında burada olmasını istediğim bir kaç doktor daha var ama isimlerini öğrenemediğim için burada isimsiz yer vermek istemedim. Hepinizi çok sevdim. Teşekkür ederim hayat hikayemde yer aldığınız için. 



↷Yürürken yazdığım kısa metinler
Gün ?: Gün 1, gün 2, gün 3, gün 4.... 
Daha da saymadım. Günler geçiyor. Dışarısı bensiz, içerisi benimle. Düzene ben alıştım, içimdeki hala direniyor. Ne kadar devam etmeyi düşünüyorsun? Hastane içimdeki canavarı dizginleyebilecek tek yer aslında. Ama başarılı olamıyoruz. Gözü hep yükseklerde. Aynı benim gibi. Tek farkımız o çok istikrarlı. Ben çok pasifim. Hastanenin hafta sonunu seviyorum.Sakin belki sessiz de. Hafta sonu içimdeki canavarın yarattıklarını gözlemlemeye gelen Dr. Kadir. Üzgünüm. Canavarım durdurulamıyor. Zor olmalı bu meslek. Hem de çok zor. Neden istiyorlar bu mesleği diye düşünüyorum. tek cevap olmak istediği yer burası belli ki oluyor. 
Ben neden böyleyim peki? O insanlara dokunmak (mecazi anlamda) onları iyileştirmek isterken ben neden insanlardan kaçmayı seçiyorum. Neden insanlarla en az muhatap olacağım bu mesleği seçtim. Benim de bir nedenim olmalı mutlaka. İyi ve mutlu insanları görünce çocuk gibi mutlu olan ben neden insanlardan kaçıyorum? Sanırım iyi ve mutlu insanlar çok az bu yüzden benim karşıma çıkmıyorlar. O kadar çok kişi tanıdım ki bu hastanede, böyle doktor görmedim. İyi insanlara olan inancımı bir kat daha güçlendiren güzel insan iyi ki varsın!

Gün 13:Kendini iyi yetiştirebilmiş insanları sevdiğimi fark etmeye başladım. Hayatta bir yeri olan insanlar. Kendini güzel yetiştirmekle kalmamış kendini sevmiş ve geliştirmiş insanlarda. Mesleklerinde ya da şu an durdukları yerlerde gözüme çarpmış kişilerden de. Kolayca insanları hayatına alan bir o kadar da kolayca silebilen biriyim yeni keşiflerime göre. Yine de hayatım dediğim yerde böyle insanlar yok. Bu çok üzücü benim için. Hayatıma kolay alıp atarım dedim ama akıl denen o bellekte o kadar çok saçmalık saklı ki anlatamam. Bu yüzden mi bu kadar başarısız ve güçsüz hissettim kendimi bunca zaman. Bir işe başlarken baştan yenik olmamın bununla bir ilgisi olabilir mi? Bundan sonra insanları daha kolay atacağım ama. Değerli kişilerime odaklanabilmek için. Yeni yeni mükemmellikler edinebilmek için. 
Yazdıklarım ben son bulana kadar var olacak. Belki ondan sonra görülecek ve beğenilecek. Belki de hiç görülmeyecek, beğenilmeyecek. Çok da önemli değil. Ben yazabiliyorken yazmalıyım! Bu güç bana verildiğine göre bir nedeni olmalı. İki cümle kuramayan insanlardan bir farkım mutlaka olmalı.

Gün 15: Bekliyorum. Günün ne getireceğini. Sanırım yine olmadı.

Gün 16: Ağlamak güzeldir diyen Sezen ve duvara vuran güzel güneş. Hastanenin canlanışı, doluşu. Her sabah ki bu yeniden diriliş hoşuma gidiyor. Çok hasta birinin yeniden ayağa kalkması gibi. Burada olmayı sevmiyordum eskiden. Şimdi ise fikrimi değiştiren insanlar var. Güzel insanlar. Kalbim maratondaymışçasına atıyor. Kulaklarım her ritmi hissediyor. Dilim samimi yüzlere sadece samimi yüzlere günaydın diyor.





 Okuyanlara da teşekkürlerimi iletiyorum. Daha çok parça var. Onları ileride yazmayı  planladığım bir yerde kullanacağım sanırım. Belki de bir bakmışsınız kendinizi bir romanın içinde bulmuşsunuz. Bende her şey olabilir. 16 gün. Neler hissettirmedi ki. Bunlar sadece küçücük bir kısmı. İleride de iyi ki varsın kelimesini kullanabilmek ümidiyle yazımı bitirmek istiyorum. Burada olmayan ama kalbimde olan insanlar onlar hep bende saklı olacak... Firdevs ablanın da bana dediği gibi 'kendine iyi bak'...