Diyabet İle Yaşamak Nasıl?


Sadece hisseden bilir diyerek yazıma ilk adımımı atıyorum. Diyabet hem bir hastalık hem de değil. Karmaşık bir durum yani buradan da anlayacağınız gibi. Ne yaşatır ne de öldürür gibisinden.
Yukarıdaki görselde ünsülin kalemi var. Yani yaşayabilmek için günde 4 bazen de daha fazla vurmak zorunda olduğum iğnem. Beni yaşama bağlı tutan tek ve en değerli şey. Canımı yakan, morluklar oluşturan ama yine de yaşamamı sağlayan. Ne garip değil mi 3-5 damla insülin beni hayatta tutuyor. (Bir ünite insülin tahmini 3,5 damla) Pamuk ipliğine bağlı yaşamıyor muyuz zaten hayatta. Aslında benim pamuk ipliğim daha da ince. Ölümle her hipoglisemide (düşük kan şekeri) baş başayım. İnanın inanılmaz bir duygu yaşıyorsunuz o an. Zaten beyninize glikoz gitmediğinden iyi düşünemiyor, hareket edemiyor oluyorsunuz bir anda. Kalp atımınız hızlandığından nefes alamıyorsunuz. Bacaklarınızdan güç çekiliyor ve olduğunuz yerde kalakalıyorsunuz. Dışardan hiç mi hiç fark edilmiyor yaşadıklarınız. Ama o an eğer kan şekerini yükseltecek bir şeyler yemezseniz durumunuz komaya ve daha kötü yerlere gidebilir. Genellikle bu belirtileri yaşadığım gibi bazen de kan şekeri düşüklüğünü hissetmiyorum. İşte o tam bir şans. O an kan şekerinize glukometre ile bakıyor olduğunuz bir ana denk gelir veya içinize bir şüphe düşer de şekerinizi ölçmeyi düşünürseniz yırttınız demektir. Yoksa işiniz iş. Bir kere şans eseri 46 da şekerimi ölçmem gereken zamanda ölçmüştüm ama hiçbir belirti hissetmeden. Demek ki yaşamam gereken sürenin bitmesine daha varmış. Aslında bir anda kalp krizi geçirmekle, trafikte bir arabanın altında kalmakla aynı şey. Neyin ne zaman geleceğini bilmiyorsunuz iki durumda da. Gerçi kan şekeri takip sistemleri var ama bende yok. Bu hayatta her şeyin paraya baktığı gibi o da yüksek miktarlarda aylık ücret isteyen bir sistem. Enflasyonun da bir tekme savurmasıyla daha da güzel miktarlara ulaşıyor. Hayat her şekilde karmaşık ama bizi her zaman zorlayan bir çok şey var işte. Kendi adıma elimdeki imkanlarla çabalıyorum ama nereye ve ne zamana kadar onu bilmiyorum. Diyabete geri dönecek olursam elbette zor. Neyin kolay olduğunu söyleyebiliriz ki şu zamanda. Özellikle 'Tip 1 Diyabet' çok çok zor. Büyük çoğunluğunu çocukların ve gençlerin oluşturduğu bir yaş sınırlamasına sahip. Bizler ileri yaştaki insanların aksine hayatın daha da içinde olduğumuz için daha fazla zorluk yaşıyoruz. Ve her gün bir yenisi daha ekleniyor hanemize. Gittiğin yerler karşılaştığın insanlar ve çok daha fazlası. Her duruma, her mekana uyum sağlama süreci yıllar alıyor. En azından bende öyle oldu. Hala da aynı şeyleri bazı yerlerde yaşamaya devam ediyorum. 21. yüzyıl oldu ama hala diyabeti özellikle de tip 1 dediğimiz insüline hayat boyu bağlı diyabeti kimse bilmiyor, tanımıyor. Bir akraba ziyareti ve diyabete gelen onlarca çözüm önerisi. Onu içtin mi? Şununla da geçiyor denedin mi? Bu iyi geliyormuş bir araştırdın mı? O kadar çoklar ki. Her kafadan bir ses çıkıyor. Bir süre sonra da hiçbir yere gitmiyorsunuz. Hem farklı farklı çözüm önerileri yüzünden hem de hayat yemekten ibaret olduğu için yemek yiyememekten. Hayatın her yerini yemek yeme faaliyetine dönüştürenlere buradan selam olsun. 👋 Yemek öyle bir şey ki hayatın tam merkezine koyan insan sayısı çok fazla. Gittiğim grup derslerinde bile bu böyle. Derse gidiyorsun ama karşına çikolata çıkabiliyor işte. Her şeyi yaşayarak deneyimliyorsun böylelikle. İnsanlar nelerden vazgeçip de orada bulunduğunu hiç göremiyor. Çünkü kimse aynı duruma düşmeden bir diğerinin halinden anlamıyor. Şekerim düşükken ya da yüksekken otobüste yolculuk etmenin zorluğunu yaşlı insanlara anlatsan bile anlamıyorlar işte. Sen gençsin yer ver bana diyorlar ama içimde ne fırtınalar kopuyor kimse farkında değil. Ondan daha çok o koltuğa ihtiyacım olduğunu nasıl anlatsam anlarlar ki?

(Resim bana ait değil, benim parmaklarımı hiç görmemeniz gerektiğini düşündüm)

Parmaklarınıza açmak zorunda olduğunuz bu deliklerin acısını bilmiyorsunuz. (Kan şekerini ölçmek için parmakları iğne ile delerek kan alıyoruz.) İyileşmez ve soyulmaya başlarsa nasıl göründüklerini de. Koluma yanlışlıkla çarpıp özür dileyip geçtiklerinde hissettiğim acıyı bilmiyorsunuz. (Özellikle damara denk gelen yerlere iğne vurduğumda iğneyi derimden çıkarmadan morarıyor ve günlerce süren bir acı çekiyorsunuz) Nelerden vazgeçip de ayakta durduğumu göremiyorsunuz. Çünkü ben çocukluğumu verdim bu hastalığa. Yıllar geçiyor daha da bilinçleniyorum ama önceden kaybettiğim şeyler var.  Bilinçsizliğimin bedenime önceden verdiği zararlar var. Bu zararların da geri dönüşü hiç olmayacak. Vücudumdaki lezyonlar hiç bitmeyecek, beni rahatsız etmeye canımı yakmaya devam edecekler. Ama sadece ben ve benim gibi olanlar mı bunu bilecek? İşte bunun için yazıyorum bu yazımı. Benim gibilerini tanıyın diye. Her şeyin yemek olmadığını yapılabilecek daha güzel şeylerin de var olduğunu görebilin diye. 



İlaç peşine düşmek de ayrı bir olay oldu son zamanlarda. İlaçlarımızın artık belli bir miktarını biz kendimiz ödüyoruz. (Mükemmel bir fiyat farkı dönüyor eczane piyasasında) Bir de şey vardı yetişkin grubuna girmişmişim 😒 Bu daha az stribe (glukometre çubukları) ihtiyaç duyduğum anlamına nasıl gelebilir ki? Geliyormuş işte o nasıl oluyorsa. Gereksiz her şeye para yatırılırken bu ülkede sağlık söz konusu olunca para yok. Nasıl da şaşırtmadı beni bu. Yaşama hakkım elimden alındığında nasıl bu ülkenin vatandaşı olabiliyorum o da ayrı bir soru zaten.
O kadar çok saçmalık var ki şu an gündemimde olan.  Düşünmek zorunda olduğum şeyler ve geri plana atmak zorunda kaldıklarım. 
Diyabet öyle bir şey ki dışarıdan toz pembe olarak görülüyor. Ama gerçeği öyle olmuyor işte. Gece olmuş uyuyacaksınız ama şekeriniz düşük uyuyamazsınız. Şekeriniz yüksek ise bu kez de tekrar insülin yapmalı ve aralıklarla şekerinizi kontrol etmelisiniz. Ya siz uyumuyorsunuz ya da sizinle birlikte yaşayanlar. Taaa ki o şeker düzelene kadar. E bu da saatler alıyor zaten. Sabaha da kırmızı gözler ve akıl karışmış beyin yanmış bir şekilde merhaba diyorsunuz. 
Sabah uyanıyorsunuz kan şekeriniz olmuş 300. ( Kan şekeri 80 ile 180 mg/dl arasında olmalı - en düşük ve en yüksek aralık) Kesin bir nedeni yok. Gece hormonları, yatmadan yediğiniz yağlı yiyecekler , insülinin yetersiz gelmiş olması ve daha bir çok neden var . 300 kan şekeri ile uğraş ki normal düzeye gelsin hadi bakalım kolay gelsin. Ya da sabah uyandın kan şekerin 40. Ama nasıl bir uyanış o anlatamam. Çoğu zaman sabah kan şekerim düşük olduğunda uyanmak istemiyorum. Eğer kendimi zorlar da yataktan kalkabilirsem ilk işim meyve suyuna sarılmak oluyor. Uyanamazsam ise ya biri gelip beni yataktan kaldıracak ki bu çoğu zaman annem oluyor, ( Uyanamadığımı görünce yanıma koşan biricik annem 😍 SENİ SEVİYORUM) annem de gelmez ve kan şekerim düşük olduğu halde uyumaya devam eder isem hipoglisemi koması gerçekleşiyor. O zaman da bilinç kapanıyor ve glukagon dediğimiz (Kan şekerini yükselten hormon) hormonun dışarıdan yine şırınga yardımıyla enjekte edilmesi gerekiyor. Enjekte edilmezse zaten size tek bir yol kalıyor 😉 . 

Diyet programlarına uymanız gerekiyor. Bu bahsettiğim hayat boyu olan diyet, kişiye özel olarak hazırlanan bir program. Günlük ne kadar Cho (Karbonhidrat) almanız gerektiğini, besinlerin değişimlerini, yediğiniz her yiyeceğin kısaca hesabını yapabilmenizi ve daha bir çok şeyi içeriyor. Diyabetli bir kişinin bence olmazsa olmazı insülin ve glokometre dışında Cho sayımı. Karbonhidrat sayımı ile tükettiğiniz yiyeceklerde farklılık yapabiliyorsunuz. Yediğiniz besindeki cho miktarını hesaplayıp insülin dozunu ona göre yaparsanız kan şekerinizi daha kolay normal aralıklarda tutmanıza yardımcı oluyor. Ve her zaman olmasa da istediğinizi daha rahat bir şekilde tüketebiliyorsunuz. Tatlı, hamburger ve benzeri daha bir çok yiyeceği cho sayımı ile artık tüketebiliyorum. Tekrar hatırlatayım her zaman olmamak şartı ile. Ve hayat boyu uyguladığım bu sistemler sayesinde diyetislerden daha çok bilgiye sahibim 😄

Ve gelelim Spora. Bir diyabetli spor yapabilir mi? Kilo verip, kilo alabilir mi? Spor elbette yapıyoruz ve bu hayatımızın değişmez bir parçası. Spor sağlıklı insanlar için de çok önemliyken bizim için nasıl olmasın. Şekeri insülin dışında düşüren tek şey spor. (İstisnai durumlar elbette var 😉) Sporun şekerimi yükselttiği de oluyor bu arada. Spor yaparken çok iyi bir denge kurmanız gerekiyor yani. Eğer aşırı efor sarf ederseniz hormonlar yüzünden şekeriniz çok yükselebilir. Çok düşebilir de. Aradaki dengeyi iyi kurmak derken şunu kastettim. Sporu ne çok ne de az yapmanız gerekiyor. Gerektiği kadar spor şekerinize yeterli geliyor. Eğer uzun süre spor yaparsam önce şekerim çok yükseliyor ve sonrasında ani düşüşler yaşıyorum. Bu yüzden yapılan süreye ve spor türüne çok dikkat etmem gerekiyor. Bir de kilo mevzusu var. Bu konuda kendi öz düşüncelerim olarak eğer diyabetli iseniz ve bir de insülin direnciniz varsa kilo almak çok kolay ama kilo vermek konusunda çok başarısız olabilirsiniz. Ama bu her diyabetlide geçerli olmayabilir. Ben kilo alıyorum ama kilo veremiyorum. Farklı beden yapılarına sahip olduğumuz için tam tersini yaşayanlarda var.



Geldim en güncel ve can yakıcı olan diyabet konuma. İnsülin pompası ve sensör ikilisi ne işe yarıyorlar? 
İnsülin pompası bir nevi yapay pankreas diyebilirim. Yapay organlardan tek farkı vücudun dışında olması. Yine vücüda insülin veriliyor ama daha düzenli bir şekilde. Diyabetlilerin kullandığı iki insülin var, biri kısa (bolus) etkili diğeri uzun (bazal) etkili olmak üzere. İnsülin pompası uzun etkili insülini kullanmıyor.  Kısa etkili insülini az dozlarda sürekli vücuda gönderiyor. Bir nevi bazal kalem insülinler gibi. Yani açlık kan şekeri yüksekliğini bununla düzenliyor. Kısa etkili dediğim bolus insülini de yemeklerden önce cho sayımı ile besinlerin değerini hesaplayıp cihaza girerek gerekli olan insülinin vücuda iletimini sağlıyorsunuz. Kısaca günde 4 ve daha fazla kez derinize iğne batırmadan insülin gereksiniminizi bu şekilde sağlayabiliyorsunuz.
Sensör ise parmaklarınızı delmenize gerek kalmadan yine tek bir iğne sayesinde (14 güne kadar kullanılabiliyor) günde 1800 kez (sayı markalara göre değişiklik gösterebilir) kan şekerinizi ölçmenizi sağlıyor. Ve bunu sadece telefonunuzu cildinizdeki sensöre yaklaştırarak yapıyorsunuz. Hepsi bu kadar kolayken buna ulaşmak da bir o kadar zor. Maddi olarak çok fazla miktarlarda aylık ücret istiyor. Devlet kuruşunu bile karşılamıyor. Tabi ki şu an kullanmıyorum. Ama olur da insülin pompası ve sensör maliyetimi karşılamak isteyen olursa elbette kabul ederim. İtiraz etmek olur mu öyle şey 😄😄 
Aşağıya bu cihazları görebilmeniz için fotoğraflarını koyuyorum. Lütfen göz atın. 😍 Metnin devamı fotoğraflardan sonra..

-İnsülin pompası-

-Kan şekerini ölçen sensör-


























Tema, Lösev ve Yeşilay gönüllüsüyüm. Her gün e-postama çeşitli hayat hikayeleri geliyor ve gerçekten hepsini en ince ayrıntısına kadar okuyup düşünüyorum. Var olduğum noktayı düşünüyorum. Sosyal medyada takip ettiğim bir sürü kişi var. Farklı durumlarla ve hastalıklarla karşılaşmış. Evet bazıları benim gibi ama onların dışında da takip ettiğim sayfalar var. Diyalize girmek zorunda olan birinin neler yaşadığını artık bilebiliyorum ve bu konuda daha bilinçliyim mesela. Hastalıklar, ağır yaşamlar ve daha da fazlaları. Kendim nasıl diyabet konusunda sıkıntı yaşıyor olsam da çevremdeki zorlukları da görebilmeli ve aslında ne kadar da şanslı olduğumu anlayabilmeliyim.

Sonuç olarak insanları dinleyin. Şanslı olduğunuzu ve sağlığın ne kadar da değerli olduğunu gerçekten sağlığınızdan olmadan anlayın.
Çeşitli forumlara üye olun ve diğer insanların sesini duyun. Diyabet gruplarına katılın ve insanların günlük yaşamda nelerle karşılaştığını, neleri sineye çektiklerini görün. Sadece diyabet de değil herhangi bir hastalık, herhangi bir durum ile karşılaşmış insanların neler yaşadığını bir dinleyin. O zaman nasıl hissettiğimi anlayacaksınız. Eğer ki gerçekten hissetmek istiyorsanız. 
Okuyup neler hissettiğimi neler ile karşılaştığımı anlayan, artık diyabetli olan insanlara yardımcı olacak sizlere teşekkür ederim.
-Bir sonraki yayınımda görüşmek üzere-



Bu sayfada yer alan fikir, tasarım, yazı ve fotoğraflar Elif Kaygusuzoğlu'na aittir ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu kapsamında koruma altındadır. İzinsiz olarak kopyalanması, kullanılması ve alıntı yapılması suç sayılmaktadır.