↫엘리프 일기 ↫Elif'in Günlüğü ↫Elif's Diary ''내 생일'' 'Bugün hatırlanmak istediğim gün'

Ben kimim? Ben neredeyim? Olmak istediğim kişiye, olmak istediğim yere ne kadar uzaktayım ya da yakındayım? Ruhumun bulunduğu bedenden dolayı mı böyle şeyler yaşıyorum yoksa tamamen ruhumun seçiminden dolayı mı?  Kafam hep bunlarla dolu. İnsanların anlamsızca statü ve güç için yaptığı savaşları izliyorum. Kendilerini kirletişlerini, kendilerini iğrençliklerle doldurmalarını sinema da film izler gibi izlemek bana acı veriyor. Benden başka kimsenin umurunda değilmiş gibi. Hayat dediğimiz ve her gün gözümüzü tekrar tekrar açtığımız bu yer neden bu halde? Sevgisiz, anlamsız, çıkarcı, benci....
Bazı şeylerin iyi olması isteğimden mi bu tarz kişilikler beni buluyor yoksa hayat dediğimiz bu mu?
Bu olmamalı. Lütfen geleceğim bunlarla dolu olmasın. Zaman bana yaşamak istemeyeceğim bir hayat vermesin. Çevremde olmasını istemeyeceğim insanlar, istemediğim eşyalar, istemediğim durumlar ve daha bir çok şey. Bugün benim için farklı bir gün. Hatırlanmak istediğim bir gün. Ben sevmeyi ve sevilmeyi bilmiyorum . Ben bunları hiç öğrenmedim, hiç yaşamadım, hiç tanımadım. Sanırım o yüzden bugün böyle hissediyorum. Tek elimin sayısını geçmeyen bir sayı var elimde. Onun dışında hayattan bir beklentim olamayacağını bugün tekrar anladım.
İsteklerim ve gerçekler karşılaştırmasını tekrar yaptım. İkisinin arasındaki fark beni dehşete düşürdü. Oysa ne çok istemiştim her şeyin farklı, çok farklı olmasını.

İnsanları hayatımda sadece dönüm noktalarımda değil her zaman isterdim. Evet yaşadığımız önemli şeylerde de iyi ya da kötü yanımızda birilerini isteriz. Bu kez böyle düşünmüyorum. Hayatımda kalıcı ilişkiler istediğimi farkettim. Sevdiğim (zoraki ve mecburi olmayan -ikiside aynı anlama mı geliyor bilemedim?- ) sayılı insanlar ile kısa bile olsa güzel bir hayat yaşamak istiyorum. Dolu dolu bir hayat. Acısı çok olsa bile kalbimi birilerine yaslayabileceğim bir hayat. İstemekle ne kadarını hayatıma katabilirim belli değil. Ama içimden geçeni istemekle istememek arasında kesinlikle bir fark olmalı.

İçimden geçen şey sadece benimle kalmamalı. Biri hakkında, bir durum hakkında bir şey düşünüyorsam dürüstçe söylemeyi seviyorum. Düşüncelerimi sadece kendime saklamak hiç doğru gelmiyor bana. Olmadığım biri gibi davranmak bence bu. Sanırım o yüzden insanlar üzerinde hoş bir etki bırakmıyorum. Hep iyi şeyler duymak, sevilmek, pohpohlanmak istiyorsunuz ya. İşte ben bunu yapabilen ya da yapabilecek biri değilim. Bana doğru gelen kurallarımla süzgeçten geçtikten sonra eğer süzgeçte kalıyorsanız o zaman duyduklarınız sizinle alakalı sorun olduğu anlamına gelir.

Kimseyi durduk yere sorgulayan, kişilere kötü ve soğuk davranan biri değilim. Sadece canımın yanmasını istemediğimden ve insan yapısının nasıl değiştiğini bildiğimden mesafeli olmayı, kimseyi hemen hayatıma kabul etmemeyi doğru buluyorum.

Çok okumayı ve çok çok çok müzik dinlemeyi severdim. Keşke sevebilmeye devam edebilseydim. Hayatımız o kadar hızlı değişiyor ki ben bu değişime ayak uyduramadım. Okumak ve kendi içinde kalmak kadar güzel bir şey yok. Bazılarınız okuduğunu sanıyor ya o kadar üzülüyorum ki. Okuyan insan fark ediliyor. Hani öğretmenler derler ya öğretmen masasından her şey ama her şey görünüyor diye. İşte aynen öyle okuyan insanın farkı çok açık. Boş insanın da . (Bahsedilen kitap okumak)

Başlık atarken nasıl bir yazı yazmak istemiştim oysa, nerelere geldim. Bir yazabilsem, ah! bir yazabilsem. Düşündüğümü söylerim dedim ama işte o kadar kolay olmuyor o. Kelimelerim binlerce kez değişiyor. Binlerce düşünce bir araya geliyor bu kısacık görünen yazı için. Kelimelere dokunmak o kadar zor ki. ''Bilirim kim dokunsa şiire, Eline bir kıymık saplanacak'' demiş Didem MADAK. Ne kadar da severim bu dizelerini. Sadece şiir değil aslında. Kelimeler de o kadar zordur ki. O kadar içinden çıkılmaz, onunla asla savaşılmaz. İki kelimeyi yan yana getirip bende bir şeyler yazarım diyoruz ya. Hiç de öyle olmuyor işte. Dokunamadığın her şeye dokunman gerekiyor yazarken. Düşüncesine bile katlanamayacağın şeylere dakikalar vermen gerekiyor. Zihnini bunun için hazırlaman da lazım tabi. O kadar çok yoldan gelmiş oluyorsun ki yazarken. Onca yol aşıp bir fırtınada devrilince başlıyorsun yazmaya. ''Yazabilmek için çok okumak gerekir. Başka dünyalara sızabilmek, içine kapanmak gerekir. Bu yüzden yazarlar kabuğuna çekilmiş görünebilirler ara sıra.''

Pembe gülün anlamını bilir misiniz? Pembe gül nasıl hissettiğimi sadece sen bilirsin demekmiş. Küçük eski defterimde kenarda köşede kalmış bir not kendime. Kendimi sevmek için çabalıyorum. Kendimi sevmek için yazıyorum. Kendimi sevmek için her şeyi yapıyorum.
Doğdum ve asla tahmin edemeyeceğim bir anda öleceğim. Ama o ana kadar kendi seçimlerimi yapıp gerekirse onlardan pişman olup öleceğim. Kendi tercihlerimle, kendi seçtiğim yola çıkıyorum. Çevremdeki her şey bu yaşamda olmam için araç, amaç değil. Bunu da asla unutmayacağım.

Şafak vaktinin ilk ışıltıları vuruyor. Gözlerim yanıyor. Ne kadar feci şeyler yazıyorum. Böyle sert sözleri yazarken uzun uzun duraksıyorum. Sonra başımı ellerimin arasına alıp aramızdaki anlaşmayı düşünüyorum. Ne kadar acı verirse versin gerçeği söylemeliyiz.
2020 05 20 - 05:47